17 Ocak 2015 Cumartesi

Bizi paylaşmak kurtaracak


Bu hafta aklımda bir konu var, almadımın facebook sayfasında da bununla ilgili bir yazı paylaştım bu hafta. Konu almamaktan çok vermekle ilgili; paylaşım ekonomisi. Bu konuya kenarından köşesinden değinmiştim önceki yazılarda.


Lafa  günümüz toplumundaki yanlızlaşmayla başlayacağım. İnsanların kendilerini sarıp sarmalayan, destekleyen maddi manevi ihtiyaçlarına hemen koşacak bir grubun parçası olmayışlarının eksikliğinden. Eğer geleneksel bir yaşamınız varsa, evliyseniz, akrabalarınız etrafınızda yaşıyorsa, daha küçük bir şehirde yaşıyorsanız nispeten bir koruma, kollanma, paylaşma çemberi içindesinizdir. Bunu bu yaşam biçimini yüceltmek için söylemiyorum, oralardaki eleştirilecek mevzuları bir kenarda tututyorum. Bahsedeceğim kendim gibi büyük şehirlerde yaşayan, bekar, konu komşuyla alakası olmayan insanların toplumda yanlızlaşması. Herşeyimizi kendimiz yapmak ya da parayla yaptırmak zorunda kalmak sanırım dünya tarihinde bize kısmet oldu. İmece usülleri, hep beraber dolma sarmalar, börek açmalar, elinden iş gelenin gidip komşusunun bozulan eşyasını tamir etmesi, hastaya gelen bir kap çorba hangimizin yaşamında var? Kendi adıma iyi arkadaşlıklarım var, bana bunları onlar sağlıyor ama daha az sosyal olanlar, vakti olmayanlar, uzakta oturanlar bu kadar şanslı değil. 


Geziden sonra bunlar daha çok düşünülmeye başladı, mahalle forumlarında insanlar yıllardır aynı muhitte yaşayıp merhaba demedikleri insanlarla tanışıp tartışıp, beraber yeyip içip birşeyler ürettiler. Mahelle evleri, takas pazarları kuruldu. Yemekler yapılıp paylaşıldı, bahçeler bağlar ekildi. Bu blogda da paylaştığım birçok oluşum ortaya çıktı( Belki bunların bir listesini yaparım) Ben büyük şehir insanlarının yanlızlığına umutsuzluğuna çareyi burada görüyorum; topluluklar kurmak, yardım etmek, paylaşmak, ısmarlamak, vermek. Vermek kadar almayı da bilmek, istemekten utanmamak. Birçok yerde dile getirdiğim bir fikrim var; iyilık, kötülük, mutluluk, mutsuzluk, cömertlik, cimrilik, dedikodu yayılan şeyler. Siz ne kadar iyilik görüyorsanız başkalarına o kadar iyilik yapıyorsunuz. Cömert birinin yanında cimri kalmayı sürdüremezsiniz. Şu yörenin insanı çok yardımsever ya da şuralılar çok soğuk denir. O yörenin toprağında suyunda böyle birşey olmadığına göre bu bir etkileşimdir. O nedenle bizi kurtaracak şey etrafımıza daha iyi, daha paylaşımcı, sevgi dolu başka türlü bir yaşam olduğunu hatırlatmak olmalı. 


Bitirmeden önce paylaşmak istediğim bir  facebook grubu var; "Armağan uçuşturma çemberi".  Bu grup herhangi bir koşul aramaksızın paylaşmaya dayalı bir grup. Hakkında kısmında şunlar yazıyor : 


"Bir ihtiyacın varsa bunu toplulukla paylaş...baska birinin ihtiyacini karsilayan bir armağanın varsa bunu toplulukla paylaş.Bir armagan aldiginda duydugun sukrani da paylas. bu kadar basit.armağan uçuşturma çemberine hoşgeldin!
bu bir armağan ekonomisi deneyidir. ihtiyacımız olan herşeye sahibiz, paylaştıkça bolluk bereket çoğalır.
tek prensibimiz var: ihtiyacın olanı ifade et, paylaşabileceğini sun.
Bu bir eşya, hizmet, bilgi, bağlantı, para, uçuş mili, kalacak bir yer, yani aklına gelebilecek herhangi bir şey olabilir.
Ihtiyacina hemen karsilik gelmezse cesaretini kaybetme, paylasimlar grup sayfasinda hizla akiyor olabilir, ihtiyacini tekrar paylas ki gorunurlugu artsin.
ve armaganin akisina guven.
Bu cemberde birisinden bir armagan aldiginda, duydugun sukrani da bizlerle paylas lutfen. sukran, armagan kulturunun temelidir
paylaşmanın sonsuz olasılıklarına ve mutluluğuna davet ediyoruz seni..."



Bir de bana  bu yazıyı yazma ilhamı veren yazıdan bir alıntı  " Cömertlikle karşılaşınca, ben de cömert olmak istiyorum. Yakın zamanda birçok insanın cömertliğine, özverisine ve yüce gönüllülüğüne ihtiyaç duyacağız. Herkes sadece kendi varlığını sürdürme yollarına bakarsa yeni bir medeniyet için umut kalmayacak"





14 Ocak 2015 Çarşamba

Ne almadım 20 Aralık-14 Ocak

Ne almadım serisine düzenli devam edemiyorum çünkü almayacak birşey pek bulamıyorum. Şu sıralar bir iki şey var belki alabilirdim dediğim.




Birincisi 30 Ocakta hava sıcaklığı sıfırın üstüne çıkmayan şehrimiz Kars'a gidiyorum. 3 yıl önce aldığım bir termal botum vardı ama bu son karlarda su geçirdiğini görmüş oldum. Ayağımı kuru ve sıcak tutacak formüller arıyorum. Bir arkadaşım termal çorap al o ihtiyaç dedi ama bence değil, sonuçta Kars halkı termal çorap giymeden yaşıyor. Ben de botumu tamirciye götürüp su geçiren yerini tamir ettirmeye karar verdim.Ayağıma birkaç kalın çorap giyip, botla çorapların arasına da belki naylon poşet giyebilirim. Nasıl çözüm?

İkincisi bugün babamın doğumgünü. Doğumgünlerinde kendi yaptığım şeyleri hediye ederim diye düşünüyordum ama babama ne yapsam işine yaramayacak gibi. Sonra kendisinin üniversite yıllarında yazmış olduğu şiir defteri aklıma geldi, birkaç yıl önce evden kaçırmıştım onu, zaten kitaplığın bir köşesinde duruyordu yıllardır. O defterdeki şiirleri bilgisayarda yazıp çoğaltmak ve ciltletip kitap yaparak hediye etmek aklıma geldi.Şu an hala şiirleri yazmakla meşgulüm.



Bir de İran'a gitmeyi düşünüyorum bu yıl içinde. İran hakkında bilinmesi gereken herşeyi yazan bir kitap varmış, Zafer Bozkaya'nın İran Gezi Rehberi, alabiliyor olsam onu alırdım. Kütüphaneye baktım orada da yok. Acelem yok o konuda, belki birinde vardır bulurum..
 

10 Ocak 2015 Cumartesi

1 kutu şampuanla bir yıl nasıl geçer derken




Saçlarım yağlı, gün aşırı yıkamazsam kahkülleri alnına yapışan biriyim. Sağdan soldan karşıma çıkan, denk gelip de okumadığım "no poo" diye bir akımla ilgili yazılar vardı, almamayla başlayan süreçte bu yöntemi araştırmaya karar verdim. Şampuanların içindeki kimyasallarla saçımızdaki yağ düzenini bozduğunu ve aslında şampuanlamasak saçımızın yağlanmayacağına dair bir görüş var, bu kimyasallar temizlik malzemelerine katılan kimyasallardan ve saç derisini tamamen bozuyor. Dünyada milyonlarca ( bir yerde 15 milyon diye okudum) insanın uyuladığı "no poo" yöntemi, saçı karbonatlı suyla yıkayıp sirkeli suyla durulayarak saçı temizlemek. Sonuçta saçların daha sağlıklı ve daha gür olduğu iddia ediliyor. Henüz bu yöntemi uygulamaya geçmedim ama üç haftadır saç yıkma sıklığımı azalttım, ayrıca durulama suyuna elma sirkesi katıyorum. İlk hafta 3 günde bire, bu hafta da 5 günde bire indirdim. Üç haftada etkisini gösterdi, şu an 4. gündeyim mesela ve saçlarım hiç de o kadar yağlı değil. Saçını az yıkamaya başlayan birkaç arkadaşım daha saçlarının daha sağlıklı olduğunu ve daha az yağlandığını söylüyorlar. Bir süre böyle gidip yağ dengesini oturttuktan sonra şampuansız yıkamayı denemeyi düşünüyorum.
Bununla ilgili çok yazı var "no poo" ya da şampuansız diye ararsanız çıkıyor, üşenenler için bir türkçe bir ingilizce link:
http://evcilikhayati.blogspot.com.tr/2014/07/no-poo-sampuansz-sac-temizleme.html
http://babyrouge.blogspot.com.tr/2011/06/why-i-only-wash-my-hair-once-week-and.html

7 Ocak 2015 Çarşamba


"2015'de az almaya,az ziyan etmeye az istemeye ve çok yaşamaya karar verdim. Daha çok sevip,gülüp, verip, sorup paylaşacağım. 2015'de hayatın tadını çıkaracağım".

5 Ocak 2015 Pazartesi

Bir lokma bir hırka




Evimdeki eşyaların bir çoğunu satın almadım, her şeyim bir yerlerden geldi, o yüzden de hepsi benim için çok değerli. Melih'in annesinin aslan ayaklı masa ve büfesi, sokakta bulduğum tahta masa ve ayna, taşınılan bir evde bulduğum ve Ali Kaş'a giderken istediği ama vermediğim retro koltuk..Bir eşya ne kadar çok insan tarafından kullanılırsa o kadar değeri artıyor gözümde. Bu da bir tür ikinci el eşya takıntısı, yani eşyaya değer vermek;  tam da mücadele ettiğim şey ama ters köşeden geldiği için masum görünüyor gözüme. Eşyaların yanı sıra bir de aksesuar kalabalığı var, resimler, lambalar, şişeler, biblolar, mumlar; evi ev, seni sen yaptığını sandığım şeyler.

Almamayla çıkılan yolda karşıma başka şeyler de çıkıyor, farkındalıklar farkındalığı getiriyor. Merak edip araştırdıkça atık çıkarmayanından, hiç para kullanmayanına, kendi temizlik malzemelerini kendileri üretene kadar birçok insanın birçok şeye meydan okuduğunu görüyorum. Bunların hepsini bir gün uygulamaya geçirmek üzere aklımda bir yere yazıyorum,  ama bunların arasından almamanın yanı sıra  ivediyetle uygulamak istediğim şey az eşyayla yaşamak. Bugün okuduğum bir yazı Çin'de yaşayan bir beyaz yakalının kullandığı bütün eşyaları 100 adetle sınırlaması üzerineydi. Hayatını değiştirip minimalist bir yaşama geçen Wand Zhe'nin bunu yapma sebepleri benim almama sebeplerime yakın. Ben de almamayla geçen bir yılın sonunda temiz, kaliteli,sağlam, ekolojik ve az  eşyayala kalmayı hedefliyorum. Yukarıda yazdığım gibi özellikle eski eşyayla kurduğum bağı düşünürsem bu biraz zor geliyor ama temel mobilyalardan değil daha küçük şeylerden başlayıp azaltabildiğimi azaltmayı düşünüyorum.  Yarın evi elden geçirip neleri azaltacağıma bir bakacağım, bakalım nelere kıyıyorum. Wand Zhe'nin röpörtajı burada.